Prof. Dr. Deniz YENĞİN, sosyal medya düzenlemeleri, “kişi hak ve özgürlüklerini temel alan bir anlayışla temellendirilmelidir”…

01-10-20 vrlab 0 comment

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun’da yapılan değişiklikler 1 Ekim 2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi.

Son değişiklikler, özellikle sosyal medyada önemli düzenlemeler getirdi. Prof. Dr. Deniz Yenğin, gazetsanal.com için yazdı.

Prof.Dr. Deniz Yenğin

Sosyal Medyada Yeni Düzenleme: Koruma mı? Unutulma mı?

Gerçeği anlamlandıramadan sanal dünya ile tanışmak!

Eski çağlardan günümüze iletişim araçları toplumsallaşma noktasında hep belirleyici olmuştur. Toplum içinde yaşama yaklaşımı ekonomik konumlandırmaya göre biçimlenip köyler kentlere, kentler şehirlere, şehirler de metropollere dönüştü. Gazete, radyo, televizyon (KİA) içimize öyle işledi ki günümüzün sıradan bir etkinliği olmayı başardılar. Kitle iletişim araçlarından gelen ileti bombardımanıyla günümüz global dünyasına tam alıştık dedik, karşımıza yeni medya çıktı.

(Kaynak: İletişim Tarihi, Massimo Baldini, 2000)

Söz, yazı, matbaa ve telgraf-radyo-televizyon; devrimlerin birbirinden ayrılmasını sağlamaktadır. İnsanlığın doğuşuyla başlayan ve halen süregelen gelişmeler ışığında bireyin iletişim kurma biçimi kullandığı kanallara göre gerçekleşmektedir. McLuhan; belirli bir dönemdeki teknolojinin, kendinden bir önceki dönemin mekanik düzenliliğini ve bunu oluşturan ilkeleri içeriği olarak kullanarak kendi etkinliğini bir sanat durumuna getirmesi savını savunmaktadır.

Teknik; bir şey elde etmenin, üretmenin bilgisi; teknoloji ise bu bilginin toplumsallaşması, toplumsal yansımaları olması ve toplumsal anlam kazanmasıdır. Her yeni bir şey üretildiği veya toplumun kullanımına sunulduğunda genellikle yeni bir teknoloji olarak nitelendirilir. Yeni medya da internet, bilgisayar, dijitalleşme ve etkileşimlilik özelliklerini içinde barındırarak sanal bir dünya üretmektedir. Gerçeği daha tam olarak anlamlandıramadan sanal dünyanın vatandaşı olduk.

Pandemi öncesi ve sonrası

Pandemi öncesinde teknolojinin bizlere sunduğu imkanlar sonucunda davranışsal bağımlılık kavramıyla karşı karşıya kaldık. Her yeni teknoloji bizlere önce sunuluyor, sonra da bizler bu teknolojiyi kullandıkça önce bağlı sonra da bu teknolojilere bağımlı oluyoruz. Farkında olmadığımız bu süreci davranışsal bağımlılık olarak nitelendiriyoruz. Pandemi öncesi teknoloji kullanımının sınırlandırılması yönündeki araştırmalara dayalı ifadelerimizi sürekli yapıyorduk. Ancak, pandemi süreci bizleri farklı bir boyuta taşıdı. Yaşam devam etmek zorundaydı, bizler de sorumluluklarımıza kaldığı yerden devam edebilmeliydik. İşte bu noktada teknolojinin sınırlandırılması gerektiğini söyleyen bizler, bunu kuşkusuz düşünmeden fütursuzca teknolojiye sarıldık. Uzaktan çevrimiçi toplantılar, eğitimler, etkinlikler, iş görüşmeleri, vb.. birbirinden farklı çalışma biçimlerini teknolojinin nimetleriyle gerçekleştirdik.

Pandemi öncesi teknolojinin kullandıkça artıdan eksiye dönüşümü yukarıdaki tabloda ifade ediliyor. Bilgi taşıyıcılığı, sosyalleşme aracılığı, hayatı kolaylaştırması, eğlence aracı olması artı değerleridir. Bağlılık yaratması, zamanı sömürmesi, kontrolcü olması ve tek-tipleştirmesi de bireylere sunduğu dezavantajlarıdır. Pandemi öncesi kullanımı azaltalım, merkeze yerleştirmeyelim, bağımlı olmayalım dedik ama pandemi sonrası her şey dönüşüm geçirmek zorunda kaldı. Pandeminin daha süreceğini de düşünürsek kapalı alanlarda sosyalleşemediğimiz için dijital sosyal mekanlar bizlere hem eğlence hem de sosyalleşme olanağı sunacaktır. Yüzyüze eğitim bir türlü başlayamıyor. Bu süreçte uzaktan çevrimiçi bütün imkanları seferber etmeliyiz.

Sosyal Medya Düzeni

Dünya nüfusunun yarısı sosyal ağları mobil teknolojilerle kullanıyor. 4 milyar sosyal ağ vatandaşı var ve bunlara ulaşmak eskisinden çok daha kolay. Bu bağlamda; sosyalleşmenin dijital hali artık sıradan olan. Türkiye’de ise 55 milyon aktif mobil sosyal ağ kullanıcısı bulunuyor. 5 yıl içinde de bu kullanıcı sayının, toplam nüfusun neredeyse tamamına denk düşeceği yönündedir. Ayrıca Türkiye’de günde ortalama 2 saat 51 dakika sosyal medya kullanılmaktadır.

Dijital içeriğin sosyal ağlardaki ömrü; twitter 18 dakika, facebook 5 saat, instagram 21 saat, youtube 20 gün, pinterest 4 ay. Bu süre 2017’deki verilere göre saptanmış.

(13 Ekim 2017)

2020’de internette geçirilen bir dakika şu şekilde:

41,700,000 whatsapp mesaj gönderimi

444,444 saat netflix yayını

347,222 saatlik instagram hikaye paylaşımı

208,333 zoom toplantısına katılan kişi

52,083 teams toplantısına katılan kişi

6659 amazon paket teslimi

2704 tik tok uygulama indirme

500 saatlik youtube video yükleme

319 yeni twitter kullanıcısı

28 yeni şarkı ekleme

Düşünebiliyor musunuz, bu yazdıklarımız internette sadece 1 dakika içinde gerçekleşen kullanımı gösteriyır. Sadece 1 dakika. Bunu 1 yıl için 525,600 saatle çarptığımızda karşımıza inanılmaz rakamlar çıkıyor.

(27 Eylül 2020)

Bu veriler ışığında rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Artık gerçek dünyada sanal mutluluklara bağımlı olarak yaşıyoruz. Hızlı üretip hızlı tüketiyoruz. Bu da anlık mutluluklar getiriyor. Bu nedenle bu mutluluğa devam edebilmek için sürekli çevrimiçi olmak gerekiyor. Online olmadığımız durumlarda da gerginlik ve stres farkında olmadan artıyor. Bu nedenle artık dijital bağımlıyız diyebiliriz.

Koruma mı? Unutulma mı?

1 Ekim 2020 tarihinde yürürlüğe girecek olan sosyal medya yasası beraberinde ne gibi uygulamalar ve bu konuda ne tür bir süreç bizleri bekliyor.

Kanun; hakaret, kötüleme, iftira, kamuoyunu suça teşvik etme, halkı kışkırtma, şiddet görselleri paylaşma ve tehdit gibi internet üzerinden yapılan suç içerikleriyle daha etkin mücadeleyi hedefliyor. Kapatmak üzerine değil, özgürlükler ve kişisel haklar arasında bir denge oluşturulmak üzere hazırlanmış bir yasa olduğu belirtiliyor.

Örneğin; Almanya’da son yıllarda artan aşırı ırkçı ve nefret söylemleriyle mücadele amacıyla hazırlanan kanun Ekim 2017’de yürürlüğe girdi. Bu kanunla hedeflenen, kullanıcıların şikayetlerinin kısa sürede incelenmesi, işleme konması ile nefret ve diğer suçların önlenmesi amaçlandı. Bizdeki sosyal medya yasası da Almanya’daki kanun örneğinden yola çıkarılarak oluşturulan bir uygulama sürecine sahiptir. Kısaca değerlendirelim.

Yeni düzenlemeyle sosyal medyaya “hukuki ve mali yükümlülük” getiriliyor.

Sosyal medya ile ilgili sosyal ağ sağlayıcı şirketler yurt dışındalar, bu düzenleme ile bu şirketlere sorumluluk getiriliyor. 5651 sayılı kanun içinde “Sosyal ağ sağlayıcı” tanımı yapılıyor. Türkiye’de “sosyal ağ sağlayıcı”lardan bir merkez oluşturmaları ve temsilci belirlemeleri isteniyor. Türkiye’den günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt içi veya yurt dışı kaynaklı sosyal ağ sağlayıcıları, Türkiye’de temsilci bulunduracak. Bunlar; gerçek kişi de olabilir tüzel kişi de olabilir. Gerçek kişi olacaksa Türk vatandaşı olması isteniyor.

Eğer kişi mahkemeye gitmeksizin kişilik haklarıyla ilgili bir ihlal olduğunu düşünüyorsa bir başvuru mekanizmasına şikayetini iletecek. Burada beklenen şey 48 saat içinde bu temsilciden bir cevap verilmesidir.

Kişiler tarafından da sosyal ağ sağlayıcılarına içerik kaldırılması ya da erişim engellenmesi başvurusu yapılabilecek ve bu başvurulara belirlenen saat içerisinde olumlu ya da olumsuz yanıt verilmek zorunda olunacak.

Başvuruları yanıtsız bırakan ağ sağlayıcılara para cezası verilebilecek.

Hukuka aykırı olduğu mahkeme kararıyla saptanan içerik, sosyal ağ sağlayıcıya bildirilecek, bildirime rağmen belli bir saat içinde gereğini yerine getirmeyen

sosyal ağ sağlayıcı, doğan zararların karşılanmasından sorumlu olacak. Eğer sosyal ağ saylayıcıları temsilci bulundurma yükümlülüğünü yerin getirmezlerse 5 aşamalı yaptırım süreci uygulanacak.

Birinci aşama; 10 milyon lira para cezası ve 30 günlük bekleme süresi.

İkinci aşama; birinci aşama yerine getirilmezse 30 milyon para cezası.

Üçüncü aşamaya geldiğimizde ise 3 aylık reklam verememe cezası uygulanacak.

Bu da yerine getirilmezse kurum başkanlığı sulh ceza hakimliğine başvurarak yüzde 50 bant daralma sonrasında ise yüzde 90 bant daraltma cezası verilebilecek.

Bant daralma kararı verilirse erişim sağlayıcılar da 4 saat içinde bu kararı yerine getirmekle mükellef olacaklar. Ağ sağlayıcısından zararın tazmini istenebilecek. Kişilik hakkı ihlalinde 5 milyon TL ceza uygulanacak.

Özel hayata yapılan hakarete yaptırım zaten uygulanıyor.

400.000 den fazlı web sitesi erişim engelli.

130.000 url adresi Türkiyeden erişim engelli.

7000 twitter hesabı engellendi. Twitter engellenebiliyor.

40 bin tweet ve 10 bin youtube videosu ve 6 bin facebook içeriğine erişim engellendi.

Bunlarla ilgili kısıtlayıcı bir mekanizma var.

İçeriğe erişim zaten engellenebiliyor, ama bu yasayla birlikte içerikler de kaldırılabilecek, silinecektir. Kısaca belirtilsek; içeriğe erişim engelli veriler tamamen kaldırılacak, silinecek. Unutulma mı unutturma mı?

Sosyal platformlara getirilen para cezalarının ters sonuçlar doğuracağı, ceza riskinden kaçınmak isteyen platformların şikayet edilen içerikleri yeterince incelemeden doğrudan silmeye yöneleceği, bunun da ifade özgürlüğünü çok ciddi olarak sınırlandıracağı, bir anlamda sansüre yol açacağı en çok dile getirilen eleştiriler arasında.

Türkiye’de ofis olursa; istenilen hesaplar ya da paylaşılan içerikler kolaylıkla kapatılabilecek. Buradaki en önemli yaklaşım; siyasi bir amaçla içerik düzenleme değil, kişi hak ve özgürlüklerini temel alan bir anlayışla temellendirilmelidir.

Dünyada ise sosyal medyaya kimlik ile erişme konusundaki tartışmalar çok daha önceden başlamış durumda. Henüz 2016 yılında Avrupa Komisyonu’nda sosyal medya hesabı açmak için kimlik şartı getirilmesi gerektiğine dair yasa tasarısı hazırlanmıştı. Tasarıda yalan haber ile ilgili kaygıların yanı sıra tüketici yönelimleri ile ilgili endişelerde bulunuyordu. Bu arada sosyal ağ sağlayıcılarından da 6 aylık sürede raporlama zorunluluğu getirilecek. Bu raporlama kesinlikle önemli olacaktır. Başvurularla ilgili olarak neler yapılıp yapılmadığı da bu raporlarla rahatlıkla gözlemlenebilecektir. Bakalım bu yeni sosyal medya süreci bizlere neler getirecek. Hepimiz gündemdeki tartışmalarla yaşadıkça test edeceğiz.

 

(Kaynak: Gazete Sanal.com)